Türkiye’nin en geniş toplumsal hareketlerinden biri olan Gezi Olayları’nın üzerinden tam 11 yıl geçti.
Bu 11 yıllık süreçte pek çok dezenformasyonla olması gerekenden bambaşka bir çehreye büründürüldü ve ne yazık ki toplum içerisindeki ayrışmanın adresi haline getirildi.
Peki aslında neydi?
Toplumsal olaylara sistematik bir biçimde tepki gösterme becerisi kazanamamış bir toplumun kendini uzun zamandan beri ilk defa yüksek sesle ifade etmesinin resmiydi. Tabi böyle bir resim, suistimale de açıktı ve alakalı / alakasız pek çok odağın bundan faydalanma çabasıyla kısa süre içerisinde kirletilmeye çalışıldı.
İfadeyi çarpıtanların niyetlerine rağmen, ifadenin çekirdeği değişmedi. Fakat sesler kısılmaya başlandı. Ardından gelen paranoya da bireylerde “bugün sesimi yükseltsem acaba bundan kim nemalanır” düşüncesini oluşturdu.
Dolayısıyla dilsiz hale getirilen, bile isteye tepkisizleştirilen toplum, kolektiviteden de uzaklaştı. İşte bugünlere gelme sebebimiz, sağlıklı kolektifler oluşturamayacak kadar birbirimize inancımızı yitirmiş olmamızdır.
Gezi’nin 11 Yaşında!
Peki, bizler bu süreçten ne öğrendik?!