
Amerika’ya geldiğinde elinde bir dövüş çantası, cebinde birkaç kelime İngilizce, ama içinde dinmek bilmeyen bir motor vardı. Merab, UFC’ye girdiğinde yıldız statüsünde değildi. Hatta kimse ondan fazla bir şey beklemiyordu. Ama o, beklentilerin değil, gerçeklerin adamıydı. Her maça çıkarken yanında getirdiği en güçlü şey ne tekniği ne kondisyonuydu. O, zihnini ringe getiriyordu. Her yumrukta, her takedown’da, “ben buraya kadar mücadele ederek geldim, geri dönmeyeceğim” diyordu.
Onun dövüş stiline bakanlar hep aynı şeyi söyledi: bitirici değil. Ama Merab bitirmek için değil, tüketmek için dövüşüyordu. Rakiplerine zaman tanımayan temposu, nefes aldırmayan baskısı ve bir türlü kırılmayan direnciyle yavaş yavaş kemere doğru yürüdü. O yürürken sessizdi ama bıraktığı izler çok ses getirdi. Cıvata sıktığı şantiyelerden, UFC’nin ana kartına çıkan bu yol, sadece fiziksel değil, zihinsel bir devrimdi.
Dün gece o kemeri bir kez daha korudu. Yine herkesi şaşırtmadı, çünkü artık kimse şaşırmıyor. Merab’ın kazanması sürpriz değil, standart. Ama o standardı bu noktaya getirmek için verdiği emek, işte asıl hikâye burada başlıyor. Oktagonun içinde bir dövüşçü var ama arkasında bir işçi var, bir göçmen var, bir gurur var. Ve bu kombinasyon, onu yalnızca şampiyon değil, örnek yapıyor.
Artık Gürcistan’da çocuklar onun ismini ezbere biliyor. Çünkü Merab, “şampiyon olunur mu?” sorusuna değil, “şampiyon nasıl olunur?” sorusuna yanıt veriyor. Ve cevabı çok net: Azimle. Disiplinle. Sessizce. Ama asla geri adım atmadan.
Turkish Fight Magazine |
@turkishfightmagazine